Türkiye’nin Küresel Duygu Raporu’nda sinir, stres ve üzüntüde dünya sıralamasında ilk üç sırada yer alması dikkat çekerken; gelecek kaygısı, siyasi atmosfer, ekonomik kriz, artan belirsizliğin getirdiği gelecek kaygısı gibi durumların toplum ruh sağlığı üzerinde etkisinin olduğu vurgulandı. Psikiyatrist ve sosyologlar, “Olumsuz duygular bulaşıcıdır. Sinir, stres ve üzüntü kaygı bozukluğu, depresyon gibi ruh sağlığı problemlerine neden olabilir. Ülkede antidepresan kullanımı ve psikiyatrik destek ihtiyacı da giderek artıyor” uyarılarında bulundu.
Dünya genelinde 100 ülke arasında yapılan anket çalışmasında Türkiye’nin, Avrupa’nın en sinirli ülkesi olduğu belirlendi. Lübnan’ın ilk sırada çıktığı çalışmada, Finlandiya en sakin ülke oldu. Araştırma, en çok üzüntü ve stres yaşayan ülkeler sıralamasında da Türkiye’nin ilk üçte yer aldığını ortaya koydu.
ÇÖZÜM MEKANİZMASI YOK
Psikiyatrist Dr. Şahut Duran, olumsuz duyguların bulaşıcı olduğunu belirterek “Olumsuz duyguları genellikle engellendiğimiz ya da gelecekle ilgili kaygılı olduğumuzda yaşarız. Bunları yaşadığımızda da öfke, üzüntü gibi duygular hissederiz. Aile içine ya da toplum içine baktığımız zaman sürekli öfkeli ve üzüntülü bir aile yapısında bunun bulaştığını görebiliriz. Bunu topluma dağıttığımız zaman da benzer tablo çıkar. Gerginlik bulaşıcı bir durumdur. Bu ülke yönetimi ve siyasetle de ilgili” dedi.
Ülkede son dönemde ciddi ekonomik kriz yaşandığını, bunun ruh sağlığımıza da etkilerinin olduğunu anlatan Duran, özetle şunları kaydetti:
“Toplumda belli dönemlerde, ekonomik kriz, savaş gibi olumsuz duygular karşısında birçok araç kullanılır. Medyadan tutun da toplumsal olarak organize edilen pek çok festival gibi…Yani insanları mutlu edebilecek pek çok aktivite insanlardaki gerginliği bir şekilde azaltır. Bunu etkileyecek bir çözüm organizasyonu ise maalesef yok. Bu dönemde genel olarak toplumda stres oluşturabilecek nedenlerden birisi ekonomik kriz ve gelecekle ilgili belirsizliktir. Ayrıca ülke politikaları ile paralel şekilde olumsuz duyguların da geliştiğini söyleyebiliriz. Danimarka, İsviçre gibi siyasi, ekonomik anlamda sıkıntı yaşamayan, kaygısı olmayan toplumlara baktığımızda gülümsemelerin, mutluluğun daha fazla olduğunu görebiliriz. Ülkede anlık da olsa üzgün olma, gülümseyememe kaygı bozukluğu ve depresyonun bir parçası olarak değerlendirilebilir. Bu durumun sonucu olarak psikiyatri kliniklerine ya da psikiyatriye yönelik başvuruların ve gereksinimin de arttığını, antidepresan kullanımının arttığını biliyoruz. Sorunları sosyopolitik olarak çözümlemek yerine maalesef psikolojik olarak çözümlemeye çalışıyoruz, bastırmaya çalışıyoruz aslında. Sorunu yaratan ne ise onu çözmek gerekir. Yani ülkedeki siyasi atmosfer, ekonomik gelişmeler vatandaşın ruh sağlığını da etkiliyor.”
İŞSİZLİK KAYGIYI ARTIRDI
Bahçeşehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Nilüfer Narlı ise ülkede olumsuz duygu yaşayan insanların yüksek sayıda olma nedenini açıklarken Covid-19 pandemisinin getirdiği eve kapanma, ekonomik sorunlar, artan belirsizliklerin getirdiği gelecek kaygısı ve gerilemek yerine sürekli artış gösteren aile içi şiddet oranları gibi faktörlerin dikkate alınması gerektiğini söyledi. The Lancet dergisinin 2021’de yayımlanan 204 ülkede yapılan araştırma bulgularına dikkat çeken Prof. Narlı, şöyle devam etti:
“Türkiye, Covid-19 kaynaklı majör depresyon vakalarının artışında Avrupa’da ilk sırada yer almıştır. Türkiye’de majör depresyon vakalarındaki artış en az yüzde 38, anksiyete vakalarındaki artış da en az yüzde 32 olarak genel ortalamanın üstündedir. Hem gençler, hem yaşlılar üzerine yapılan bilimsel araştırmalar, Covid-19 döneminde bu iki grupta depresyon oranının yüksek olduğunu göstermiştir. Gençlerin durumunu anlamak için online eğitime geçiş ve kapanma döneminde öğrenme ve kendi denkleri ile iletişim ve etkileşim potansiyellerinin kısıtlanması, ebeveynlerin iş kaybı, kendilerinin işsizlik riski ile karşılaşması onların olumsuz duygularını güçlendirmiş olabilir. Çaresizlik, çökmüş hayat algısı gibi ruh hallerinin de olumsuz duyguları tetiklediğini düşünebiliriz. Gençlerin eğitim, istihdam ve cazip kariyer imkânları gibi sınırlı kaynaklara ulaşmak için kıyasıya rekabet içinde olması, artan belirsizlikle baş edebilme sorunları ve aile içi iletişim sorunları sinirlilik, kızgınlık, üzüntü gibi olumsuz duyguları besliyor olabilir.”
AVRUPA’NIN EN SİNİRLİ ÜLKESİYİZ
Gallup kamuoyu araştırma şirketinin, 100 ülkeyi kapsayan Küresel Duygu Raporu geçen günlerde yayınlandı. Çalışmada, her ülkeden 15 yaşından büyük bin kişiye, bir önceki gün yaşadıkları duygusal durumları soruldu. Sinirlenme duygusuna kapılanlar sıralamasında Lübnan birinci sırada yer alırken, Türkiye ikinci oldu. Bu iki ülkeyi, Ermenistan, Irak ve Afganistan takip etti. Kızgınlık hissi yaşayanların en az olduğu ülke ise Finlandiya. Türkiye bu sıralamada Avrupa’nın en sinirli ülkesi oldu. Üzüntü hissini yaşayanlar sıralamasında ise Afganistan ilk sırada gelirken, Lübnan ikinci, Türkiye ise üçüncü sırada yer aldı. En az üzüntü yaşan ülkeler ise Kosova, Tayvan ve Singapur olarak sıralandı. Çalışmada stres konusunda da benzer sonuçlara ulaşıldı. Bu duyguda da sırasıyla Afganistan, Lübnan ve Türkiye dünyada ilk üç sırayı aldı. İzlanda ve Paraguaylılar ise zevk duygusunu en çok tadanlar oldu. Türkiye ise zevk duygusunu da Afganistan ve Lübnan’ın ardından en az yaşayan ülke olarak kayda geçti.