Ankara dost İstanbul aşktır

Şiirlerden, şarkılardan, romanlardan, hikayelerden, türkülerden en çok bir tren geçer nedense. Bİr veda sahnesi de bir kavuşma anı da yeni bir şehre gelen yabancıyı da en güzel tren istasyonları anlatır. Şiirle kol kola yol alan trende bu defa yerli ve yabancı 14 şair İstanbul’dan Ankara’ya doğru bir kara trenle yolculuk yaptı. Geçtiğimiz sekiz saatlik bu yolculukta biz de şairlerle birlikteydik. Sazların çaldığı, türkülerin okunduğu, şiir atölyelerinin yapıldığı, şiirlerin okunduğu bu uzun ve unutulmayacak yolculukta şairlere edebiyata meraklı lise ve üniversitede eğitim gören 100’e yakın öğrenci eşlik etti. Başkent Kültür Yolu Festivali etkinlikleri çerçevesinde hareket eden Şiir Hatları Treni Ankara’da yine bir grup şair tarafından karşılandı.

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları iş birliğiyle hazırlanarak İstanbul’dan yola çıkan trenin son durağı Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Ada Ankara’da gerçekleştirilen karşılama programı oldu. Şiirin İzinden başlıklı etkinlik çerçevesinde küratörlüğünü Mehmet Lütfi Şen’in yaptığı Ankara Kitapları Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası (CEO) Ada Salonu’nda açıldı. İki günlük programda şairleri ağırlayan Şiir Hattı Treni’nde doğal olarak Ankara ve İstanbul şehirlerine dair epey muhabbet döndü.

Yahya Kemal’in “Ankara’nın en güzel tarafı İstanbul’a dönüşüdür” sözü bu yolculukta da bir kez daha yad edilince şairler arasında bugünün İstanbul ve Ankara şehirleri de doğal olarak karşılaştırıldı. Biz de bu tartışmalardan yola çıkarak trendeki şairlere sorduk: İstanbul’a giderken sizin için bu şehri özel kılan nedir? Ankara’ya giderken bu şehri özel kılan nedir? İşte aldığımız cevaplar:

Adnan Özer

Adnan Özer: Ankara bunalınca kaçıp sığındığım şehir

Ankara’ya gitmek bana hep heyecan veriyor. Bunun sebebi de belki ilk kez gittiğim büyük şehrin Ankara olmasından kaynaklanıyor. Babam tren yolu memuruydu. Tren yola çalışanlarının ve ailelerinin her yıl ücretsiz olarak belli bir limitte yolculuk yapma hakları olurdu. Ortaokul yıllarında ailemden habersiz trene binip Ankara’ya gitmiş, ayakkabılarım su çekinceye ve üşüyene dek sokaklarında dolaşmış sonra o halde akrabalarımın evini bulup gitmiştim. Bu tek başıma yaptığım ilk tren yolculuğunu unutamam. Ankara’da hiç yaşamadım ama İstanbul’da yaşadığım yıllarda da sık sık Ankara’ya kaçtım. Benim için Ankara nefes almak için kaçtığım bir şehir oldu hep hayatımda. En sevdiğim de baharda Ankara’dır. Ankara’da şiir yazmadım ama dönüşümde şiir yazdım. İstanbul’a dönmek ise daha çok iş gücü hatırlattığı için doğrusu İstanbul’a dönmenin benim için pek güzel tarafı yok. Ama şunu da söyleyeyim ki İstanbul’dan ayrı kalınca 10 gün sonra burnumda tüten bir şehirdir.

Belki 20 gün sonra yine iş güçten dolayı şehir yeniden boğacak ama yine de İstanbul’dan ayrı kalınca özlemeden edemezsin. İstanbul’da en çok özlediğim ise sur içidir. İş güç olmasa ve şöyle İstanbul’un Kocamustafapaşa’dan başlayıp Eyüpsultan’a kadar dolaşsam derim ve bu eski şehrin sokaklarında kaybolmayı çok severim. Benim için öncelik İstanbul’un Tarihi Yarımadası’dır. Boğaziçi sonra gelir. Bu defada da kendi projemle İsatnbul’dan Ankara’ya gelmek ise çok güzel bir duyguydu. Benim gibi pek çok arkadaş uzun yıllardır kara trene hiç binmemiş. Bu anlamda hepimiz için nostalji oldu ve herkes çok mutlu oldu. Trende atölye çalışması yapmak zordu ama güzel oldu. Şairlerde bu tür bir tren yolculuğunu şair Mayakovski daha önce yapmış ve tabi daha uzun bir yolculuk yaparak ülkeyi dolaşmış. Ben daha önce İstanbul’da şehir hatları şiir okumaları yapıyordum. Bu sefer de bunu trene taşıdık. En güzel tepki de gençlerden geldi. Trendeki öğrenciler biz çok mutlu olduk diyerek teşekkür ettiler.

Aykut Kelebek

Aykut Kelebek: İstanbul kültür sanatın başkentidir

İstanbul benim doğup büyüdüğüm ve hayatımı inşa ettiğim şehir, buradan ayrıldığımda hayatımın merkezinden biraz uzaklaşmış, buraya döndüğümde ise her şeyimle ait olduğum yere dönmüş oluyorum. Şiir Hatları Trenine atıfla, İstanbul’un Türk kültür-sanatının lokomotif şehri olduğunu söyleyebiliriz. Ankara ise kısa süreli seyahatler dışında benim hayatımda şimdiye dek herhangi bir alan kaplamadı, hep uzağımda bir yer olageldi; ama şiir, işte böyle etkinlikler vesilesiyle şehirleri de yakınlaştırmayı başarıyor.
Cengiz Orakçı

Cengiz Orakçı: Ankara’yı dostlar özel kılsa da ruhim İstanbul’da

Bir şehri bize özel kılan genellikle içindeki insanlardır diye düşünüyorum. Orada sevdiklerimiz, dostlarımız, arkadaşlarımız yaşıyorsa o şehir bizim için farklı bir anlama sahiptir. O şehre giderken sevdiklerinize kavuşacağınızı bilerek gidersiniz, heyecanınız onları göreceğiniz içindir. Ankara’nın benim için daha çok böyle bir anlamı var. Orada yaşayan değerli dostlarımın ve oğlumun olması Ankara’yı bana özel kılıyor. İstanbul’a gelirken ise daha farklı bir duygudur yaşadığım. Özel olan şehrin kendisidir. İstanbul’dur kıymetli olan, ruhundaki o çekim gücüdür. İstanbul’a kavuşmanın heyecanıyla gelirim her seferinde. “Nice revnaklı şehirler” olsa da dünyada “efsunlu güzellikleri yaratan” İstanbul’dur benim için. Eski ruh asaletini ve çekim gücünü çok kaybetmiş olsa bile yine de öyledir. Ruhumun İstanbul’da sonsuza doğru açılan bir ufuk penceresi bulacağını bilerek dönerim İstanbul’a.

Ömer Erdem

Ömer Erdem: Ankara, İstanbul’dan kaçırılmış bir güzelin yaşlılık günleri gibidir

İstanbul bir çocukluk düşüdür benim için. Bu düş zamanla hayatın gerçeğine çarpa çarpa yenilenmiş, şekillenmiş ve İstanbul’a kitabımla kristalize olmuştur. Ankara ise, sapa, anlamı bir türlü bir yere oturmayan, biraz korkutucu gelmiştir hep. Bazen, Ankara’nın İstanbul’dan kaçırılmış bir güzelin yaşlılık günleri benzetmesi yapmak geçer içimden ama dilimi tutarım. İstanbul’u ise bugün düşle değil düşünce ile seviyorum fakat ona yapılan haksızlıklara da hep isyan ediyorum.
Ercan Yılmaz

Ercan Yılmaz: Tren ve şiir iç içeyse nereye gidildiğinin önemi yoktur

Trenin bir şiirin en uzun dizesi olduğunu düşünürüm. Altı vagondan oluşan bir mısra-ı berceste. Bir dizenin içinde yolculuk yapmak şiire dahil olmak demekti. Ankara’ya bir anlamda nûr-ı siyâh metaforuyla tanımlanabilecek bir yolculuk kalplerin yeniden yazılması demektir. Şairler, şiirler, müstakbel şairler, okurlar, şiire inananlar… “Bir virgül için ölünen bir dünya düşleyen”lerle büyülü bir yolculuk. Tren ve şiir iç içeyse nereye gidildiğinin bir önemi yoktur; birdenbire kalp diyârı olur Ankara. İstanbul’a dönüş ilk dizeye dönüştür bir bakıma. Bazı şiirler başladığı dizeyle biter; bu o şiiri tılsımlı bir daire kılar. Bir yolculuktan arta kalanlar başka şiirler doğuracaktır artık. ‘Uzun-ân âşığı’ olursunuz. İstanbul’a dönerken yol, yolcu ve yolculuk bir ve aynı şey olur. Şiir, şair ve okuru da bir ve aynı şey kılar tren. Aşktır bu.

Hüseyin Akın

Hüseyin Akın: Evim neredeyse yüreğim oradadır

Önce Ankaradan başlayayım isterseniz. Ne de olsa Ankara gidilen İstanbul dönülen yerdir. Ankara’yı bende özel kılan şey öncelikle günübirlik gidip gelinecek bir şehir olmasıdır. Yani Yahya Kemal’den mülhem “gelişigüzel” bir şehir olması. Tren garının şehrin içinde olması da bunda etkili elbet. İstanbul’un fethinin manevi mimarların da bu şehirde olması Ankara’ya gidişi anlamlı kılmaktadır. Ankara’dan İstanbul’a dönüşe gelince onlarca şey sayabilirim. Ama öncelikli olarak sıralayabikeceklerim şunlar:Boğaz’ın, modern saat ve zamanlardan sıyrılabilme imkanı, Kireçburnu sahilinde gezmek, kravatsız özgür bakışla hayata bakabilme fırsatı, evimin İstanbul’da olması İstanbul’a dönüşün heyecan verici asli saikleridir. Evim nerede ise yüreğim oradadır. Ankara’da bekleyenim yok, İstanbul’da bekleyenim yok! Bu az bir şey olmasa gerek.
Zeynep Arkan

Zeynep Arkan: İstanbul’da yaşayamam ama çok severim

Heyecan, neşe, güven dolu dostlukların güzel mekanı İstanbul. Semt semt ayrı dünyalar, ayrı hisler yaşanırken şairin dediği gibi “altı balık üstü kuş” bir bereketle düşlerim hep İstanbul’u. İçindeyken “yorulurum, sürekli yaşayamam” derim ama hep özlerim. Sanat, edebiyat, şiir oradan çağlar çünkü; kıymeti bilinmez ama güzelliği bitmez… Ankara ciddi, puslu, düzenli ve güvenli. Oradaki dostluk da bambaşka. Daima kapısı açık olan bir kale gibi bana. Kimsenin acelesi yok gibi, her şey devamlılık içeriyor. İnsanın içine dönmesi için bir düzen içeriyor sanki. Kurulmuş, yapılmış bir şehir Ankara, vazifesi belirlenip üzerine yüklenmiş. Bu her halinden belli oluyor.

Baki Ayhan T.

Bâki Ayhan T.: İstanbul’dan ayrılmak diye bir şey yoktur

1985’te öğrenci olarak Adana’dan İstanbul’a geldim, hemen hemen aynı tarihte de ağabeyim üniversite okumak için Ankara’ya geldi, yerleşti ve uzun zaman orada yaşadı. Ben de özellikle 1990’lı yıllardan itibaren İstanbul’dan Ankara’ya sık sık seyahat ettim, çeşitli nedenlerle gidip geldim. Bu nedenler epeyce değişkenlik gösteriyor: Ağabeyime bekâr evinde konuk olmak, akademik bir toplantıya katılmak, bürokratik bir meseleyi çözmek, Milli Kütüphane’de kitap aramak, geçerken uğramak… Ama galiba en çok da doçentlik yabancı dil sınavı için gidip geldim Ankara’ya. Trenle, otobüsle, uçakla… Tanrı’m! Herhalde hayatımın en meşakkatli, en zor, en kötü seyahatleriydi. Yakın yıllara dek, bu sınavlar sadece Ankara’da yapılırdı ve ben de 42 puanla giriş yaptığım ÜDS’de her seferinde üstüne 5-10 puan koyarak ilerleyebildiğim için (çünkü o ciddi süreçte bile şiir yazmayı, dergi okumayı, film izlemeyi daha çok önemsiyordum; bu nedenle doçenliğim 7-8 yıl gecikti ama hiç pişman değilim) sanırım 8-10 defa bu gerekçeyle İstanbul-Ankara seyahati yapmıştım. Bu sefer olacak, bu defa olur, olmalı… diye diye…

İstanbul’dan Ankara’ya, Yahya Kemal’in o meşhur sözü nedeniyle daima önyargıyla gidilir. (Hoş, Yahya Kemal’in “döndüğü” İstanbul da Fatih, Üsküdar vs. değil Moda, Cihangir, Pera’dır ya!) Elbette ben de öyle bir önyargıyla giderdim her seferinde ve işlerim biter bitmez de İstanbul’a dönmek isterdim. Hâl böyle olmasına böyleydi ama ağabeyimin (Cengis T. Asiltürk; romancı, öğretim üyesi ve sinemacı) bekâr evinde sabahlara kadar şiir ve edebiyat konuştuğumuz, film matineleri düzenlediğimiz, arada çıkıp Kızılay yahut Bahçelievler’de gezindiğimiz zamanları özlemle anıyorum şimdi. Demek, Ankara benim için sadece bu manada bir hatıra değerine sahipti. Orada tanıştığım insanları İstanbul’a döner dönmez unutur, oradan hiçbir hatıra eşya getirmezdim İstanbul’a.

Ankara’dan İstanbul’a dönüşlerde yanımda bir şey getirmekten ziyade bir an önce evimde olma isteği, yorucu seyahatten sonra evin rahatlığına kavuşma arzusu, rutinlerime dönüyor olmanın hoşnutluğu önde gelirdi. Galiba insan İstanbul’dan nereye ve ne kadar süre için giderse gitsin tam olarak ayrılamıyor. Hafızamızın, kalbimizin bir tarafı hatta büyük bölümü İstanbul’da kalıyor. En azından benim için öyle. O nedenle, evet, nereye ve ne kadar süreyle gidersem gideyim İstanbul’dan ayrılmış hissetmiyorum kendimi.

Bu defa da öyle oldu. Şiir Hatları Treni ile İstanbul’dan Ankara’ya gittik, trende ve Ankara’da eski(meyen) dostlarla sohbet ettik, tartıştık, şiirler okuduk, özlem giderdik, ayrıca yeni dostlar edindik. Çok güzel geçen bu iki günün şiiri bende hep yaşayacak ama İstanbul hanesine yazılarak!

Zeynep Tuğçe Karadağ

Zeynep Tuğçe Karadağ: İstanbul’a ömür yetmez ama gönlüm Ankara’dan yana

Önemsediğim yazarların, şairlerin mezarlarını ziyaret etmekten zevk alırım, iki şehirde de sevdiğim mezarlıklar mevcut, bu yönleri ortak diyebilirim. İstanbul, atmosferiyle ve tarihi dokusuyla beni büyülese de Ankara’da hissettiğim rahatlığı orada bulamıyorum. Ankara düzenli bir şehir ve güven veriyor, haliyle rahat hissediyorum. İstanbul ise olanca güzelliğine rağmen tedirgin edici, dikenli bir yatak gibi. İstanbul’un yoğun araç trafiğini ve kalabalığı da hesaba katınca, gönlüm Ankara’dan yana. Ama şu bir gerçek ki Ankara’yı üç günde gezip bitirirsiniz, İstanbul’a ise ömür yetmez, görmediğiniz bir köşesi muhakkak kalır. İstanbul’u özel kılan işte bu, keşif serüvenin hiç bitmemesi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir