Türk sinemasının dev aktörü Tarık Akan, Odatv’den Murat Sökdü’ye 2012 yılında verdiği özel röportajda adeta bugünü resmetmişti.
Tarık Akan’ın gündeminde neler yoktu ki. Siyasetten, sanata, yargıdan, ekonomi ve Suriye konusuna…
İşte Tarık Akan’ın 10 yıl önce Odatv’ye verdiği o röportaj:
HAYATI SES DERGİSİYLE DEĞİŞTİ
O Türk sinemasının efsane isimlerinden. 1949 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Tarık Akan, 1970 yılında “SES” dergisinin düzenlediği yarışmayla “erkek güzeli” seçildi ve sinema dünyasına adım attı. Artık hayatı değişmişti. Cankurtaranlık ve balıkçılık yaptığı günler geride kalmıştı. Yeşilçam Türk Alain Delon’unu bulmuştu. O dönem özellikle genç kızlar Tarık Akan posterleriyle yatar, sinema tabiriyle bebek yüzlü salon çocuğuna peş peşe evlilik teklifleri yağdırırlardı.
GAZETECİLİK ENSTİTÜSÜ MEZUNU
Bu güne kadar 100’ün üzerinde filmde rol aldı. Antalya Altın Portakal ve Cannes Film Festivalleri olmak üzere sayısız ödülleri bulunan yakışıklı aktör, Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği ve aynı zamanda da Gazetecilik Enstitüsü mezunu. Gazetecinin halinden anlıyor. Ne de olsa meslektaş ruhu var. O mürekkebi yalamış, dirsek çürütmüş bir kere. 5N-1K burnunda tütüyor. Objektif görünce gülümsüyor, dayanamıyor anılarını tazeliyor. Okulunu bitirdiği gazetecilik mesleğini hiç yapmadı ama 1976 yılında başrolünü Müjde Ar’la paylaştığı “öyle olsun” isimli filminde gözü pek bir gazeteciyi canlandırdı. Bu onun ilk ve son deneyimi oldu.
YILMAZ GÜNEY İLE YENİ BİR DÜNYA
Yeşilçam’ın bebek yüzlü çocuğu, 1970’li yılların sonlarına gelindiğinde ise sosyal içerikli filmleriyle de sinema tarihine damga vuruyordu. Çünkü Yılmaz Güney’le tanıştığında hayatı bir kez daha değişiyordu. Artık Yılmaz Güney’in onun hayatında farklı bir yeri olmuştu. Topluma mesaj vermek istiyor, anlatmak istediklerini kamera önünde hayata geçiriyordu. Özellikle uluslararası ödülleri kasıp kavuran Yılmaz Güney imzalı “Yol” ve “Sürü” filmleri yeni bir çığır açmıştı onun hayatında. 1982 yılında Cannes Film Festivali’nde “Yol” filmi Altın Palmiye alırken, Tarık Akan da unvan değiştiriyordu O artık yalnızca damat Ferit değil, “Yol” demek, “Sürü” demek, “Yılmaz Güney” demekti. Bugün 63 yaşında fakat hala karizmatik, yakışıklı ve mütevazı. Hayat arkadaşı Acun Günay’la 23 yıldan bu yana mutlu bir beraberlikleri var.
SANATA VE SANATÇIYA SAYGISIZLIĞI HAZMEDEMEZDİ
Sanata ve sanatçıya bakış açısı çok farklı. Sıra dışı fikirleriyle de ülke gündemine oldukça hakim. İktidarı da “sanata ve sanatçıya saygısızlık yapıyorlar” diyerek çok sert eleştiriyor. Hayranı olduğu Mustafa Kemal Atatürk’ün, “sanatkar el öpmez, eli öpülür!” sözünü de “tak” diye yapıştırıyor usta aktör. O bir memleket sevdalısı. Dolu ve anlatacak çok şeyi vardı. O yüzden ülke gündemi ilk sırasında. Çünkü içi parçalanıyor, canı acıyor.
ANNE KAFAMDA BİT VAR ACI BİR TUTANAK
Maziye yolculuk yapıyoruz önce gözleri doluyor. Kahvesini yudumlarken o günleri adeta yeniden yaşıyor. 1981 yılında Almanya’da yaptığı bir konuşma o dönem Tercüman gazetesinin yanlı ve iftira dolu manşetiyle çarpıtılarak hedef gösterilmişti. Yurda dönüşte ise havaalanında tutuklanmıştı. Sinemanın bebek yüzlü çocuğu kendini bir anda pembe rüyadan uyanıp karanlık zindanlarda bulmuştu. Siyasi şubeler, soğuk hücreler, bitli fareli koğuşlar ve uykusuz geceler…
UĞUR ABİ BOŞUNA DEMEMİŞ MÜJDAT GEZEN BÜYÜK ADAM DİYE
Sevgili Uğur Dündar’ın kadim dostu usta tiyatrocu Müjdat Gezen’in Almanya dönüşü uçakta söylediği, “Sana hiçbir şey olmayacak, göreceksin bak. Elini kolunu sallayarak dışarı çıkacaksın” sözleri 2002 yılında çıkardığı ilk ve tek kitabının en can alıcı kısmı. Tarık Akan o dönem 2,5 ay soğuk hücrede hapis yatmış, büyük hiciv ustası Müjdat Gezen Tarık Akan’ı bir an olsun yalnız bırakmamıştı. Usta tiyatrocunun bu mücadelesi sinemanın isyankâr çocuğuna ilham kaynağı olmuştu. Aradan yıllar geçse de o günlerin baskılarını, acılarını unutamadı. Yaşadıklarını kaleme aldı. “Anne Kafamda Bit Var” o zorlu günlerin acı bir tutanağı.
AZİZ NESİN’İN MİRASINI YAŞATIYOR
Tarık Akan sanatçı kişiliğinin yanı sıra eğitim gönüllüsü olarak da biliniyor. Taş Özel İlkokulu tam 200 yıllık bir bina. 22 yıldan bu yana da eğitim veriyor. 1991 yılında daha önceleri kendisinin de okuduğu Taş Özel İlkokulu’nu yap işlet devret sistemi ile alarak Özel Taş Koleji’ni kuran Akan, sosyal sorumluluk projesini yerine getiriyor. Ayrıca Aziz Nesin’in vefatından sonra göreve gelen oğlu Ali Nesin’den vakıf başkanlığını devir aldı.
ATATÜRK’E HAKARETİ İÇİNE SİNDİREMEDİ
Ben bugünkü Türkiye’yi içime sindiremiyorum. Şu hale bir bakın. Memlekette ne sinema, ne tiyatro ne de sanatçı bıraktılar. Üstelik sanata ve sanatçıya saygı da kalmadı. Sohbetimize başlarken aklına hemen Meclis’te oylanan Suriye tezkeresi geliyor. Büyük bir heyecanla “Tezkere ne oldu” diyor. Ben de “Meclisten geçti” diyorum. Adeta çöküyor. “Eyvahlar olsun, şok oldum. Bu nasıl bir akıl ürünü diyor.” Yazık hem de çok yazık… Biz kaldığımız yerden devam ediyoruz sohbetimize… “Bu yüzden teklif aldığım sinema ve dizi projelerini ret ediyorum. Bir anlamda boykotta diyebiliriz! Büyük devlet adamı Atatürk’ün manevi değerlerine hemen her gün hakaret ediliyor, kahroluyorum” diyecek kadar cesur ve bir o kadar da öfkeli. Peki, Tarık Akan’ı isyan noktasına getiren neydi. Efsane aktör günümüz Türkiye’sinin portresini çizdi.
TAM BİR MUSTAFA KEMAL HAYRANIYDI
“Bu gün Türkiye’nin hali tek kelimeyle içler acısı” diyor. Atatürk’ün manevi değerlerine, mirasına ve fikirlerine yapılan saldırıları hazmedemiyor ve başlıyor konuşmaya. Atatürk’ü özlüyorum. Eminim ki benim gibi düşünen milyonlarca insan var. Mustafa Kemal felsefesini, kudretini, devlet adamlığını özlüyorum. O büyük bir dünya lideriydi. Bakın, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bu güne kadar hiçbir komşusuyla bu şekilde kötü olmadı. Hiçbir zaman komşularıyla savaş noktasına gelmedi. Ancak Kıbrıs’ı ayırıyorum, o bir istisna. İçinde bulunduğumuz süreci yönetecek, yönlendirecek lideri bugün ara ki bulasın. Ülke yönetmek ayrı bir sanattır. Bizler büyük önder Mustafa Kemal Atatürk bilinciyle yetişmiş ve onun çizgisinde yürüyen insanlarız.
MUSTAFA KEMAL’İ HAZMEDEMİYORLAR
Atatürk’e saldırılar 1980 darbesini fırsat bilen kesimlerin en yüksek noktaya çıkmış bir anlayışıdır. 80’den 2000’li yıllara kadar bunu çok fazla başaramadılar. Atatürk düşmanlığı kıskançlıklarından kaynaklanıyor. Bunlar Mustafa Kemal’in saçının teli dahi olamazlar. Şu kurguya bir bakın: AKP 2002 yılında iktidara geldiğinde son derece bilinçli, iyi kurgulanmış ve sistematik bir şekilde ve gerçekten altında bir düşünce hazinesinin yattığına inandığım senaryoları sahneye koydular. Bunların doğrultusunda her yıl adım adım ama “geriye” doğru tabi, çünkü bunların zihniyetinde ileriye yönelik adımlar atılmadığı için böyle diyorum hedeflerine ulaşıyorlar.
ESAD’A DEĞİL AYNAYA BAKSIN
Dedim ya sistematik yöntem diye. Öncelikli hedef noktaları eğitim kurumları oldu. Cumhurbaşkanının üniversitelere atadığı rektörlerle buralar ele geçirildi. Ardından diğer kurumlar. Başımızda sanki bir başbakan değil, kral var. Tayyip demokrasiden söz ediyor ama demokrasiyle ilgisi bile yok. Tek başına istediği kararları veriyor, uyguluyor ve uygulatıyor. Böyle bir yönetim tarzı görülmüş şey değil. Ne yazık ki Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde bugün kendini kral zanneden bir Başbakan tarafından yönetiliyoruz. Zaten başkanlık düşüncesinin altında yatan gerçek budur. Tek adam yönetimi. Suriye’de Esad’a kızıyor ama bir dönüp aynaya baksa ne güzel olacak. Ne göreceğini kendisi de biliyor o yüzden bakmaya cesaret edemiyor!
TAYYİP GİDER O PARTİ BİTER
Böyle bir tezkerenin meclisten geçmiş olması utanç verici olduğu kadar büyük bir skandaldır. Şok oldum. Kimse kıvırmasın. Bu adı konulmamış yani (açıklanamayan) savaş tezkeresidir. Asla bu savaşın olmaması gerekir. Eğer ordu Suriye’ye girerse Tayyip’in ayakta kalmasına imkan ve ihtimal yok. Bir tek Türk askerinin orada ölmesi demek, felaketler zincirinin büyük halkalarla genişlemesi anlamına gelir. Çünkü bu bizim savaşımız değil. Bakın şunu açık ve net bir şekilde söylüyorum, Ordu Suriye’ye girerse Tayyip gider, o parti de biter. Suriye tezkeresi Tayyip’in gidiş tezkeresi olur. Meclis oylamasında bu kararı alan AKP ile birlikte MHP de gider. MHP lideri Bahçeli de AKP’nin değirmenine su taşımaya devam ettiği sürece siyasi hayattan yok olur.
MHP’Yİ AKP’NİN ARKA BAHÇESİ GÖRÜYORDU
Ben tezkere oylamasında AKP’nin tek kalacağını CHP, MHP ve BDP’nin asla tezkereye onay vermeyeceğini tahmin etmiştim. Ve bu tezkere kararının meclisten çıkmayacağını savunmuştum. Fakat yanılmışım. “Eyvahlar olsun” dedim ve adeta şok oldum. Ama bir şeyi atlamışım. MHP yine yaptı yapacağını. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de ani bir manevrayla terse döndü, AKP’nin istediği adamı Cumhurbaşkanı yaptı. Bu hataları da aynen devam ediyor. İşte bu hatalar mecliste muhalefet yapacak güçlerini de kesiyor. Geçmişte Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde AKP ile beraber hareket eden MHP’nin Cumhurbaşkanı’na bugün ve yarın kızmaya hiç hakkı yoktur. Çünkü Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıkmasında Bahçeli’nin büyük emeği vardır. Yani böyle muhalefet varken daha başka ne söylenebilir ki.
BEN ASKER ÇOCUĞUYUM BU GÜNE KADAR HİÇ KORKMADIM
Artık susma değil konuşma zamanı. Zaten başımıza ne geldiyse susmaktan geldi. Benim babam albaydı. Asker çocuğuyum. Babam Türk ordusunda yıllarca şerefiyle görev yaptı, aslan gibi de emekli oldu. Şunu anlatmak istiyorum. Korkunun ecele faydası yok. Çünkü böyle bir Türkiye’yi içime sindiremiyorum. Mustafa Kemal Türkiye’si bu değil. Manzaraya bir bakın. Türk ordusunu hallettiler. Komutanlar, milletvekilleri, gazeteciler Silivri’de. Yani sergi yapsanız hepsini bir araya toplayamazsınız. Çok yazık…
TİYATROLAR KAPATILMAK ÜZERE
Ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Sanata ve sanatçıya verilen değer ortada. Tiyatrolar bitti, kapatılmak üzere. Son olarak devlet tiyatrolarının özelleştirilmesi kararı alındı, karşı çıkan kim varsa kara listeye girdi. Yani bu nasıl bir anlayış anlamak mümkün değil. Dünyanın demokrasiyle yönetilen gelişmiş ülkelerinde sanata ve sanatçıya değer verilir, devlet teşviki sağlanır. Sanatçıların fikirleri alınır, projeleri desteklenir. Ama bizde her şey tersine işliyor. Sanatçıya “yaşama öl” deniyor.
SİLİVRİ’DE BİR TANE SUÇLU İNSAN YOK
Şimdi adına başbakan dediğimiz kral, kendine karşı gelen, muhalefet eden herkesi içeri attırıyor. Komutanlar, gazeteciler hatta bilim insanları. Yanılmıyorsam yeni cezaevlerinin inşası da başlatılıyor. Bakın özellikle şunu son derece açık yüreklilikle söylüyorum ben Silivri’de yatan bu insanların tamamen suçsuz olduklarına yürekten inanıyorum. Adalet bir gün mutlaka tecelli edecek ama bu insanların hapishanede geçen yıllarını geriye kim verecek?
BÖYLE BİR TÜRKİYE GÖRMEDİM
Bugün Suriye’ye tezkere çıkıyor ama TSK bünyesinde görev yapan üst düzey generallerin sayısını toplasak herhalde Silivri’de yatan paşalarla eşdeğerdir. İktidarın güvenlik güçlerine karşı bakışını ortaya koyduğumuzda polisi ve orduyu hallettiklerini görüyoruz. Adına Ergenekon, balyoz dedikleri operasyonlarla içeri alınanlara şöyle bir bakalım. Bunların hepsi özel yetkili mahkemelerin yanlışlarıdır. Bu mekanizma yanlış ve farklı işliyor! Yandaşa dokunan yok ama kral’ı eleştirenlere, muhaliflere nefes aldırılmıyor. Sonu olmayan karanlık bir yoldayız. Tayyip önderliğindeki iktidar şu anda avucunun içerisinde bildiği her şeyi yapıyor. Parmağıyla işaret ettiği insanlar içeri alınıyor. Ben 63 yaşındayım böyle bir Türkiye hiçbir zaman görmedim.
TAYYİP’İ YANDAŞ MEDYA YOLLAYACAK
AKP yandaş medyayla birlikte yürüyor. Maalesef bu kavram oluştu. Böylesi de Cumhuriyet tarihinde ilk oluyor. Bir başbakan düşünün ki kendi kongresine seçmece medyayı davet ediyor ama işine gelmeyen haberleri tüm gerçekliğiyle yayınlayan medya organlarını kongreye almıyor. “Bu benim özel günüm. Canımın istediğini alırım, istemediğini almam” diyerek bir anlamda kendini Türk insanına şikayet ediyor. Bu trajikomik bir günümüz Türkiye tablosudur. Muhalif gazeteler Tayyip’in işine gelmiyor. Çünkü gerçekler acıdır. Bu halkın haber alma özgürlüğüne vurulan darbedir. Aslında burada medya kuruluşları değil, halk cezalandırılıyor. Halkımız bunun farkına varmalı. Halkın sesini kısıyorlar. Tayyip hemen her gün köşe yazarlarına, medya patronlarına talimat yağdırır gibi konuşuyor. Bakın Tayyip’in gidişi yandaş medyanın pompalamaları sonucu olacak. Bu tezkere süreci bunu gösterecek.
BİBER GAZI İLE TERBİYE BİZİM ÜLKEYE MAHSUS
Ekonomi deyince şöyle bir off çekiyor. Zam yağmurlarını işaret ediyor ve tatlı bir tebessümle konuşuyor. İnanın Milletin hali perişan. Son zamlar beli bükük olan vatandaşı kambura çevirecek. Enflasyon oranlarıyla halkın oranlarının tuttuğu hiçbir zaman görülmemiştir. Aylık açıklanan enflasyon rakamlarıyla vatandaşın çarşı-pazar hesabı “şaşı bak şaşır” dedirtir. Halkın da büyük tepkisi var fakat insanlar korkuyor, sesini çıkaramıyor. Sesini çıkaran biber gazıyla terbiye ediliyor. İşte sözün özü bu…